Penguenler dünya turuna çıkmıştı. Yeni durakları İstanbul’du. Penguen Baba küçük Penguenlere İstanbul hakkında bilgiler veriyordu:
“Sevgili penguenlerim, İstanbul dünyanın en güzel şehirlerinden biridir. Birçok medeniyete başkentlik yapmıştır. Sayısız tarihi esere sahiptir.”
Bu konuşmadan sonra küçük Penguenler İstanbul’u gezmek için penguen babadan izin istediler. Penguen Baba saatine baktı. Saat 14’ü gösteriyordu. 5 saat sonra hepinizi Galata Kulesi’nin önünde göreceğim o zamana kadar izinlisiniz dedi.
Penguenler İstanbul’un dört bir yanına dağıldılar. Turuncu penguen soluğu Sultanahmet köftecisinde aldı. Tüm köfteleri büyük bir zevkle midesine indirdi.
Mavi penguen, Mısır çarşısına gitmişti. Burası yıllar önce inşa edilen insanların ticaret yatığı bir çarşıydı. Çarşıda satılan baharat, kuruyemiş ve çeşit çeşit yiyecek vardı. Mavi penguen evde yemek yapmayı çok seviyordu. Bu yüzden yemeklere katmak için kendine çeşitli baharatlar aldı. Tabii Mavi penguen çarşıdaki güzel yiyeceklerin tadına bakmayı da ihmal etmedi.
Pembe penguen, Ayasofya’ya gitmişti. Burası kocaman ve çok eski bir yapıydı. Neredeyse 1500 yaşındaydı. Pembe penguen çok şaşırmıştı. Etrafı gezdi kendine hediyelik eşyalar aldı. Sonrasında Sultanahmet meydanına doğru yürümeye başlamıştı. Burada Turuncu penguen ile karşılaştı. Oda köftelerini yemiş ve meydanda bir yürüyüşe çıkmıştı. İkisi diğer penguenleri bulup birlikte gezmeye karar verdiler.
Bu esnada Yeşil penguen Gülhane Parkı’nda bir ağacın altında uykuya dalmıştı. Kendisini park görevlisi diye tanıtan bir adam:
“Burası Otel mi? Burada yatamazsın!” diye çıkıştı.
Bu ses, Yeşil pengueni uyandırdı. Yeşil penguende uyanıp meydana doğru gitti. Pembe ve mavi penguen kardeşleri ile karşılaştı. Ancak Turuncu penguen ortalıklarda değildi. Turuncu pengueni bulana kadar çevreyi gezmeye karar verdiler. Ayasofya’nın hemen karşısındaki Sultanahmet Cami’sine gittiler. Burası içi masmavi çinilerle dolu kocaman eski bir camiiydi. Camiden çıktıklarında hava çok sıcaktı birer dondurma yediler.
Turuncu penguen ise alışverişi bitirmiş etrafı gezmeye başlamıştı. Kardeşlerini meydanda dondurma yerken gördü ve hemen yanlarına gitti. Artık dört kardeş de toplanmıştı.
Hep birlikte Yerebatan Sarnıcı’na gittiler. Burası yerin altında olduğu için çok serindi. Hepsi ferahladılar. Burasıda diğer yerler gibi büyüleyiciydi. Kocaman sütunlar vardı. İçerisinde su bulunuyordu. Eskiden insanların su biriktirmek için kullandığı bir yerdi burası.
Çocuklar etrafı gezerken, Baba penguen ve anne penguen birlikte Galata Kulesi’ne çıkıp lokantaya girdi. Karnını doyurdu. Kule ile ilgili bilgi aldı. Israr etmesine rağmen lokanta sahibi kendisinden para almadı. Baba penguen kuleden inerken “Ne konuksever bir millet” diye düşündü.
Penguen babanın verdiği süre dolmak üzereydi. Penguenler bir bir kulenin önünde toplanmaya başladılar. Hepsi İstanbul hakkında birlikte sohbet ediyorlardı. İstanbul’u çok sevmişlerdi. Baba ve anne penguende kuleden inmişlerdi. Hepsi bir araya geldiler. Uçan balonlarına atlayıp başka bir şehirde buluşmak üzere ayrıldılar. Tüm penguenler bir ağızdan bağırdılar:
“Hoşça kal güzel insanların şehri
Hoşça kal güzel İstanbul”