Bir gün Nasrettin hoca tarladan eve dönüyormuş. Komşuları telaş içindeymiş. Bir komşusu ona “Hocam ziyafete geliyor musun?” diye sormuş. Hoca “Hay Allah! Ben çalışmaya dalıp ziyafeti unutmuşum. Hemen geliyorum”.
Hoca Evine gitmiş. Temiz ama biraz eskice bir kıyafet giyip ziyafetin yapılacağı konağa gitmiş. Ziyafeti veren Akşehir’in en zenginlerindenmiş. Hoca içeri girmiş ve yemek çanı duyulmuş. Hizmetçiler hemen ayağa kalkmış ve sofralar hazırlanmış. Fakat kimse Nasrettin Hocaya yerini bile vermemiş o da hemen evine dönmüş.
Geçen bayram aldığı kürkünü giymiş ve konağa dönmüş. Konağın kapısından içeri girdiği andan itibaren heyecan başlamış. Hizmetçiler onu karşılamışlar. Ev sahibi yerinden kalkmış Nasrettin Hocayı oturtmuş.
Önüne yemekler, börekler, pilavlar, baklavalar, limonatalar, şerbetler koyulmuş. Hocaysa sadece kürkünün bir ucunu çorbaya bandırıp bir yandan da:
“Ye kürküm ye” diyormuş. Bunu niçin yaptığını sormuşlar o da “Bu ilgi bana gösterilmedi ki! Kürke gösterildi, yemek de onun hakkı, o yüzden kürküm yesin.” demiş.