Bir zamanlar, güzel bir göl kıyısında bir yılan yaşıyordu. Epey yaşlandığı için artık kurbağa avlayamaz olmuştu. Kurbağa dışında bir şey yemeyen yılan neredeyse açlıktan ölecek hale gelmişti. Ne yapıp ne edip mutlaka kurbağa etiyle karnını doyurmalıydı.
Bunun için epeyce düşündü, taşındı. Sonunda ilginç bir fikir geldi aklına… Gözleri parladı. “Tek çıkar yol bu!” deyip doğruca kurbağalar padişahının huzuruna vardı.
Padişah, karşısında yılanı görünce birden ürktü. “Korkmayınız efendim. Benden size zarar gelmez.” dedi yılan. Kurbağaların padişahı çok şaşırmıştı. Yılan onların ezeli düşmanıydı. Nasıl olur da dost olabilirdi?
Yılan: “Ben artık çok yaşlandım. Geri kalan ömrümü size hizmet ederek geçirmek istiyorum.” deyince, padişahın şaşkınlığı bir kat daha arttı.
Yılan konuşmasına devam etti:
“Günün birinde bir kurbağanın peşine düşmüştüm. Derken, benden kurtulmak için bir dervişin evine girdi. Ben de arkasından içeri daldım ama evin içi karanlıktı. Ben kurbağayı ararken yumuşak bir şey hissettim ve onu kurbağa zannederek hemen ısırdım. Meğer ısırdığım, dervişin uyuyan oğlunun parmağıymış. Çocuk ağlamaya başlayınca, derviş oğlunun yanına geldi ve beni fark etti. Hemen kaçmaya çalıştım ama peşime takıldı ve bir tılsımla beni yakaladı.
‘Sen nasıl masum yavrumun canını acıttınsa, ceza olarak bundan böyle kurbağalar padişahına binek olarak hizmet edeceksin. Eğer söylediğimi yapmazsan seni öldürürüm.’ dedi.
İşte ben de bunun için size geldim. Benim sırtıma binin de sizi taşıyayım. Ben buna razıyım ve memnunum.”
Kurbağalar padişahı, ezeli düşmanının sırtına binmeyi şeref verici ve övülmeye değer bir hareket sandı. Yılanın sırtına binerek gezmeye başladı.
Padişah, artık gideceği her yere yılanın sırtında gidiyordu.
Bir iki gün içinde çok samimi bir dost oluverdiler. Bu arada yılan bir şey yemediği için iyice zayıflamış, kuvvetten düşmüştü.
Padişah: “Yahu sen niye bir şey yemiyorsun? Baksana açlıktan ne hale geldin?” diye sordu. Yılan, kendisini acındırarak:
“Sultanım, biliyorsunuz ben kurbağadan başka bir şey yiyemem. Dervişe de size hizmet edeceğime dair söz verdim ve bu yüzden de kurbağa avlayamıyorum.” deyince, kurbağalar padişahı yılana acıdı.
“Madem ki sen benim bineğim oldun, seni beslemek de bana düşer.” diyerek yılana her gün iki kurbağa verilmesini emretti. Ve böylece yılan ömrünün sonuna kadar padişahın hediye ettiği kurbağalarla yaşamını sürdürdü.
(Hint Masalı)