Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, bir köyde bir oduncu varmış. Ormanda odun keserken çalıların arasında bir yılan görmüş. Baltasını kaldırıp tam yılana vuracağı sırada, yılanla göz göze gelmiş. Yılana acıyıp, onu öldürmekten vazgeçmiş.
Yılan dile gelmiş: “Ey insanoğlu. Sen bana acıyıp beni öldürmedin. Senin bu merhametine karşılık, ben de sana bir iyilik yapmak istiyorum.” deyip yuvasına dönmüş.
Aradan biraz zaman geçtikten soma, ağzında bir altınla geri dönmüş ve altını oduncuya vermiş. “Bundan soma, her gün yuvama gel, sana bir altın vereceğim.” deyip oradan uzaklaşmış.
Oduncu, sevinçle altını alıp evine gitmiş. O günden soma, evinde bir bolluk, bir zenginlik baş göstermiş. Herkes oduncunun günden güne zenginliğinin artmasını merak ediyormuş. Fakat, oduncu bu sırrını ailesi dahil kimseye söylememiş. Her gün ormana gidiyor, yılandan bir altını alıp evine gidiyormuş.
Gel zaman git zaman, oduncu ağır bir hastalığa yakalanmış.
Artık yılanın yuvasına gidemez olmuş. Böyle olunca, oduncunun evinde darlık başlamış. Oduncu, oğlunu yanına çağırıp, sırrını anlatmış.
“Oğlum. Ormandaki büyük çınar ağacının arkasındaki çalılıkların arasında bir yılan yuvası var. Oraya git, benim selamımı söyle, sana bir altın verecek. Onu al getir.” demiş.
Oğlu, babasının bu sözlerine pek inanmamış ama yine de babasının tarif ettiği yılan yuvasına gitmiş.
Yuvanın başına gelip, yılana seslenmiş. Yılan, biraz tereddüt ederek yuvasından başını çıkarmış. Oğlu kendini tanıtmış. Yılan, çocuğun sözlerinin doğru olduğunu anlayınca, yuvasından bir altın alıp çocuğa vermiş.
Çocuk, hırsından deliye dönmüş. “Kim bilir, yuvada ne kadar altın vardır?” diyerek, eline bir taş almış ve yılana fırlatmış. Yılan, ani bir hareketle geriye kaçmış, fakat taş, yılanın kuyruğunu koparmış. Yılan da can havliyle, çocuğu sokup öldürmüş.
Akşam olmuş, çocuk hala evine dönmeyince, babası hasta yatağından zorla kalkarak ormana doğru yola çıkmış. Yılan yuvasının yanına varınca, oğlunun cansız bedenini görmüş. Yılan da kanlar içinde yaralı bir şekilde yatıyormuş.
Babası, hatanın kendi oğlundan kaynaklandığını anlamış. Yılandan çok özür dilemiş.
“Olanları unutalım, gel tekrar dost olalım.” demiş. Yılan, oduncunun yüzüne bakıp acı acı gülümsemiş:
“Sende bu evlat acısı, bende bu kuyruk acısı varken, artık dost olamayız!” deyip yuvasına dönmüş.
(Türk Masalı)