Bir varmış, bir yokmuş, ülkelerden birinde, tembel mi tembel bir adam yaşarmış. Bulduğu her fırsatta yan gelir yatarmış. Karısı onun tembelliğinden bıkmış. Çünkü kocası tembel olduğundan, tüm işleri karısı yapıyormuş.
Kadıncağız sabah erkenden kalkar, evin işlerini yapar, sonra da kocasını uyandırmaya çalışırmış. Tembel adamı uyandırmak da öyle pek kolay değilmiş. Bu yüzden bazı günler karısı, onu uyandırmaktan vazgeçer, tarlaya tek başına gidermiş. O zaman da tembel adam; “Beni niye kaldırmadın?” diye kızarmış.
Kadıncağız tarlada, güneşin altında çalışmaktan yorgun düşerken, adam bir ağaç gölgesinde uyurmuş. İkindi serinliğinde kalkar, azıcık çalışır, sonra da gece yatıncaya kadar söylenirmiş. “Of, çok yoruldum! Parmağımı bile kımıldatacak halim kalmadı.” der, hiç susmazmış.
Kadıncağız kocasının tembelliğine mi yansın yoksa azıcık çalışınca saatlerce söylenmesinin eziyetine mi katlansın, bilemezmiş. Bir de yaptığı onca işe karşılık kocası; “Senin yaptıkların da iş mi?” deyince kadın büsbütün çileden çıkarmış.
O ülkenin iyi, adil bir padişahı varmış. Halk ondan çok memnunmuş. Sarayın kapısı her zaman açık olur, derdi olan gelir, padişahla görüşürmüş.
Günlerden bir gün padişah; “Acaba halkımdan saraya gelemeyen, derdini söylemeye çekinen, sıkıntı içinde olan var mı?” diye düşünmüş. Hemen askerlerine emretmiş:
“Bütün ülkeyi dolaşın, derdi olan var mı? diye sorun. Derdi olanlar kağıda yazsın, toplayın, bana getirin!” demiş.
Askerler bütün ülkeyi dolaşmışlar, tembelin kapısına da gitmişler. Tembel; “Derdim olmaz olur mu?” diyerek bir mektup yazmış, vermiş.
Mektuplar padişaha götürülmüş. Bu adaletli padişahın ülkesinde sıkıntısı olan pek yokmuş. Bu yüzden az sayıda mektup gelmiş. İçlerinde en çok, tembel adamın yazdığı mektup padişahın ilgisini çekmiş. Hemen o köyün muhtarını saraya çağırmış. Ona tembel adamın yazdığı mektubu okumuş:
“Devletli padişahım. Benim derdim karımdan. Çok tembel bir kadın. Bütün işler bana bakıyor, akşam olduğunda yorgunluktan zor uyuyorum. Karımın tembelliği yüzünden geçim sıkıntısı çekiyorum. Derdime bir çare bulun.”
Padişah, mektubu okumayı bitirince, muhtar gülmeye başlamış; gülmüş, gülmüş, gülmüş … Padişahın huzurunda olduğunu unutmuş. Ona sert sert bakan padişahı görünce toparlanmış. Özür dilemiş ve gülme sebebini açıklamış:
“Bu adamın asıl kendisi çok tembeldir. Onun tembelliği ve herkese iş emretmesi yüzünden gerçek adı unutuldu, herkes onu ‘Kahya’ diye çağırır oldu. Çocukluğunda bir gün olsun anne ve babasına yardımı olmamıştır. Hatta bir keresinde annesi, onu yerinden kaldırmak için ‘Kahya dışarı koş, gökten şeker yağıyor.’ demiş. O da yerinden kalkmadan ‘Ayaktayken iki tane de bana alıver anne.’ demiş.”
“Ya karısı, karısı da mı tembel bu adamın?” diye merakla sormuş padişah. Muhtar:
“Hayır efendim, tam aksine çok çalışkan bir kadın. Ben de onun için güldüm ya. O da çalışmasa kahya aç kalır. Kadının işten, kahyanın emirlerine koşturmaktan canı çıkıyor.” demiş. Padişah:
“İnsanlar kendi hatalarını hep başkalarında görürler. Bu adam sadece tembel değil, bir o kadar da nankör. Şuna iyi bir ders verelim!” demiş. Ertesi gün Kahya’yı saraya çağırtmış. Ona:
“Derdini okudum, sana yardımcı olacağım. Bundan sonra sen ve karın sarayda çalışacaksınız. Sen aşçının yanında yamak olacaksın, karın da kızım Pervin Sultan’ a hizmet edecek!” demiş.
Bu iş Kahya’nın hiç hoşuna gitmemiş. O, padişahın bedavadan ona yardım edeceğini düşünüyormuş. Ama çaresiz karısını da yanına alarak saraya yerleşmiş.
Sabah horozlar ötmeden, aşçı kapıya dayanmış. Uyanamayan Kahya’nın başına bir tencere su dökmüş. Yataktan sıçrayan Kahya için yan gelip yatmak bir hayal olmuş. Sarayda yaşayan onca kişinin yemeğini hazırlıyor, dağlar gibi bulaşık yıkıyormuş. Bulduğu bir fırsatta azıcık uyuklamaya kalksa aşçı kepçesiyle başına dikiliyormuş. O kadar çok yoruluyormuş ki “Of yoruldum!” demeye gücü olmuyor, başını yastığa koyar koymaz uyuyormuş.
Karısı, hayatından çok memnunmuş. Kocasının pişirdiği yemekleri keyifle yiyor, sultanla gezmelere gidiyormuş.
Kadıncağızın yüzüne renk, gözlerine ışık gelmiş. Yatıp kalkıp padişahın arkasından dua etmiş.
(Türk Masalı)
Tembellik insanın benliğini öylesine sarar ve etkiler ki,
gerçek çalışan insanın, tembelliğin kurbanı olmuş bir kişiden daha çok dinlenme zamanı vardır.
Edmund Burke