Veysel Karani, aşkı Rasulullah ile yanıp tutuşmuştur. Tek emeli, biricik gayesi Rasulullah’ın mübarek cemalini görmekti. Bu aşk ile günler gelip geçiyordu. Bir gün annesine:
– Anneciğim! Eğer müsaade edersen gidip sevgili Peygamberimizin mübarek yüzünü göreyim. Gidip Medine’de ziyaret edeyim, dedi.
Veysel Karani’nin anası uzun uzun düşündü.
Sonra:
– Bir şartla izin veririm. Rasulullah’ı hane-i saadetlerinde (mübarek evinde) ziyaret edeceksin. Başka yerde değil, dedi.
Aşık-ı Resul olan Veysel Karani anam izin verdi diye sevinç içinde Medine yoluna düştü. Günlerce yolculuktan sonra Medine’ye ulaştı. Peygamberimizin evini sordu. Gösterdiler. Hane-i Saadetin kapısını çaldı. İçeriden Hz. Aişe validemiz:
– Kim o? diye seslendi. Veysel Karani:
– Benim, ben Veysel, Yemen’in Karan köyünden geldim. Rasulullah’ı ziyaret için geldim dedi. Hz. Ayşe validemiz:
Resulü Ekrem mescide gitti. Hemen oracıkta görebilirsin dedi. Veysel Karani:
– Ah! dedi. Gidemem, anamın izni buraya kadar dedi.
Hz. Ayşe (R.A.) validemiz:
– Ey Allah’ın kulu! Kimsin sen? dedi. Veysel:
– Adım Veysel’dir. Yemen’in Karan Köyündenim. Çobanlık yaparım. Sevgili Efendimizi ziyaret için buraya kadar anacığımdan izin almıştım. Demek ki görmek nasip değilmiş diyerek gerisin geriye döndü. Rasulullah, mescitten döndüklerinde:
– Ya Ayşe! Buraya Üveys (Veysel) mi geldi?
Onun beni bu dünyada görmesi nasip olmayacak. Allah onu imtihan ediyor. Annesine olan itaatının derecesini ölçüyor, dedi.
Veysel Karani anasına geldi, olanları derin bir ah çekerek anlattı. Üzüntü ve kederinden sararıp solmuştu. Anası:
– Üzülme oğlum, üzülme dedi. Sen beni memnun ettin ya, Allah’ta seni memnun edecek. Sevgili Efendimizi öbür dünyada göreceksin dedi.