Geçmiş zamanlarda zalim bir han varmış. Han, bir gün kendi kendine şöyle bir karar almış: “Yaşlı insanlar bir şeye yaramazlar. Toplumda üretici değil, tüketicidirler. Herkes altmış yaşına basan babasını öldürmelidir. Emrime karşı çıkanlar ise şiddetle cezalandırılacaklardır!”
Hanın ülkesinde Genci adında bir çoban varmış. Babası altmış yaşına basmış. Genci, babasını öldürmek için şehrin dışına çıkarmış.
Babası: “Oğlum beni nereye götürüyorsun?” diye sormuş. O da: “Seni hanın fermanı üzerine öldüreceğim.” demiş.
Yaşlı adam: “Oğlum, beni öldürme, bir yerde sakla! Aklım ve tecrübem sana yardımcı olur.” demiş.
Genci, babasını öldürmeyip, gecenin yarısında kimseye gözükmeden getirmiş eve; bahçedeki üstü kapalı bir arabada saklamış. Yiyecek içeceğini gece veriyormuş.
Bir gün büyük bir ejderha bu yöreye doğru gelmeye başlamış. Halk, korkudan arabalarına binip, kaçmaya başlamış. Genci de arabasını hazırlayıp, yola koyulmuş. Babası sormuş:
“Oğlum, bu ne telaş, nereye gidiyoruz?” Genci de olup biteni anlatmış. Babası:
“Oğlum, sen kaçma, ejderhayı öldür!” demiş.
“Ben bunu nasıl yaparım, baba? Onun ağzına bir at sığıyor, ağzından alevler fışkırıyor” demiş Genci.
Yaşlı adam: “Oğlum, akıllı insan için böyle bir yaratığı öldürmek hiç de zor değildir. Ejderha büyük olduğu kadar da zayıftır. Bir çukur kazıp içinde saklanırsın. Ejderhanın başı saklandığın yere eğer tan ağardığında varırsa, bu demektir ki; ortası öğle varacaktır. O anda çıkıp, bir kılıç darbesiyle onu ikiye bölersin. Sana zarar veremez artık. Unutma, kestiğin yerden iki yuvarlak taş çıkacak, onları al, sakla; sonra sana lazım olacaktır.” demiş.
Genci, babasının dediği gibi yapıp, bir hendek kazmış. Ejderha sürüne sürüne gelip geçmiş. Ağzından alevler püskürtmekteymiş. Öğle vakti Genci yerinden kalkıp, bir kılıçla onu ikiye bölmüş. Kara kanlar akmağa başlamış. Genci, ejderhanın karnından çıkan iki yuvarlak taşı alıp, gelmiş babasının yanına …
Ejderhadan korkup kaçanlar, ıssız bir çölde susuz kalmışlar. Ne kendileri, ne de hayvanları için içecek su bulamıyorlarmış. Baba-oğul onlara ulaşmışlar. Genci babasına:
“Baba, kuyuyu nerede kazalım?” diye sormuş.
Yaşlı adam: “Oğul, hayvanlar nerede toplanmışsa kuyuyu orada kaz.” demiş.
Genci başlamış kuyu kazmaya. Çok geçmeden su fışkırmış.
Herkes kana kana su içmiş. Diğer taraftan hana haber ulaştırmışlar ki; adamın biri ejderhayı öldürmüş. Han, bu işi kimin başardığını, kuyuyu kimin açtığını sormuş.
Birçok insan gelip, bu çetin işleri kendilerinin başardıklarını söylemişler hana. Han, onlara inanmamış. Han, bu işlerin üstesinden geleni bulmak için; “Her kim gölün dibindeki altın kepçeyi çıkarıp getirirse, öldükten sonra onu yerime han tayin edeceğim!” demiş.
Talipliler toplanmış gölün yanına. Şeffaf suyun içinde altın kepçe gözüküyormuş. Dalıvermişler gölün derinliklerine. Tam kepçeye ulaşacakları esnada, kepçe gözden kayboluyormuş. Genci; “Baba, bu altın kepçeyi nasıl çıkaracağım?” diye sormuş. Tecrübeli ihtiyar: “Oğlum, onu altında değil, üst de arayın. Oralarda bir ağacın üzerinde olabilir.” demiş.
Genci, gece gelip ulu ağacın üzerindeki altın kepçeyi alıp hana götürmüş. Han:
“Bunu nasıl becerdin?” diye sormuş. Genci olup biteni anlatmış.
Han: “Bütün bunları nasıl yaptın?” diye sorunca, Genci:
“Bütün bunları altmış yaşını doldurmuş olan babamın engin tecrübelerine dayanarak yapabildim ve halkımı büyük felaketlerden kurtardım.” demiş.
Han, hatasını anlamış. Bu olaydan sonra yaşlılara hürmet ve saygıda kusur etmemiş. Bir süre sonra han ölmüş, yerine Genci’yi veliaht tayin etmiş; o da ülkeyi adaletle idare etmiş,
(Türk Masalı)
Yaşlılığa karşı en mükemmel ilaç, bilgili ve erdemli olmaktır.
Cicero