Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal, pireler berber iken, ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, yemyeşil bahçeli, masmavi gölün kıyısında, güneşin ışığını eksik etmediği şirin mi şirin bir ev varmış. Bu evde ay parçası kadar güzel bir kız yaşarmış. Bu kızın adı Aykız’mış. Annesi ve babası Aykız’ı çok sever, üstüne titrerlermiş. Fakat Aykız’ın kötü bir huyu varmış. Yaşadıkları ülkenin prensesini çok kıskanır sürekli ona imrenirmiş. Onunkiler gibi rengârenk elbiseler giymek, ihtişamlı taçlar, takılar takmak ve büyük bir şatoda yaşamak istermiş. Ancak ailesinin bu istekleri karşılayacak paraları yokmuş. Sırf bu yüzden Aykız’ın yüzü gülmüyor, bir türlü mutlu olmuyormuş. Ne yaptılarsa kızlarının bu kıskançlığı bitmemiş.
Günün birinde Aykız bahçedeki gölün kenarına doğru yürüyüşe çıkmış. Yürürken çalıların içinden bir hışırtı duymuş. Yavaşça çalılara yaklaşmış. Birden çalıların arasından kar gibi beyaz bir tavşan zıplayıvermiş. Bu tavşanın ilginç bir özelliği varmış. İnsanlarla konuşup, onlarla iletişim kurabiliyormuş. Tavşan Aykız’a:
-“Merhaba Aykız. Seni uzun zamandır seyrediyorum. Annen ve baban seni çok seviyor, ilgi gösteriyor fakat yüzünün güldüğünü bir kez olsun göremedim. Nedir seni bu kadar mutsuz eden şey?”
Aykız tavşanın konuştuğunu duyunca irkilmiş. Kısa bir süre sonra kendine gelmiş. Tavşana:
-“İnanamıyorum! Bir tavşan nasıl konuşabilir? Hem benim mutsuz olduğumu nerden biliyorsun?”
Tavşan hemen cevaplamış:
-“Beni meşe ormanındaki büyücü büyüttü. Konuşabilmem içinde bana bir büyü yaptı. Bu göle geldiğimde birkaç kez seninle rast geldim. Her seferinde mutsuzdun. Bunun sebebi nedir Aykız?”
Aykız mutsuzluğunun sebebini anlatmaya başlamış:
-“Bu ülkenin prensesi gibi olmak istiyorum. Onun gibi süslü kıyafetler giyip taçlar takılar takmak istiyorum. Ama annem ve babam bu isteklerimi bir türlü yerine getirmiyor.”
Tavşan biraz duraksayıp düşündükten sonra:
-“İstersen seni büyücüye götürebilirim. O sana yardımcı olur ve belki bu mutsuzluğun için bir çare bulabilir?”
Aykız bunun işe yarayacağını düşünerek tavşanın teklifini kabul etmiş. Onunla birlikte meşe ormanında bulunan büyücünün evine gitmişler. Büyücü kocaman bir ağacın içerisine oyulan evde yaşıyormuş. Bu evin küçük pencereleri varmış. (masalsitesi.com) Pencereden bir çift göz onları izliyormuş. Aykız ve tavşan içeriye girmişler. Tavşan büyücünün konuşmasına fırsat vermeden atılmış:
-“Göle giderken birkaç kez Aykız’ı gördüm, sürekli mutsuzdu. Ben de belki yardım edebilirsin diye sana getirdim.”
Büyücü Aykız’ın neden mutsuz olduğunu tavşandan dinledikten sonra Aykız’a dönüp:
-“Yarın tekrar buraya gel. Sana bir iksir hazırlayacağım ve mutsuzluğunu bitireceğim.”
Aykız büyücünün nasıl bir iksir yapacağını düşünerek heyecanla evine dönmüş. O gece neredeyse hiç uyumadan yarının olmasını beklemiş. Gün aydınlandığında evden çıkıp doğruca ormana, büyücünün evine gitmiş. Büyücü onun bu kadar hevesli olduğunu görünce biraz şaşırmış:
-“Günaydın Aykız, bu kadar sabırsızlandığını bilmiyordum?”
Aykız heyecanla atılmış:
-“Bir an evvel prensesler gibi olmak istiyorum. İksir hazır oldu mu?”
Büyücü Aykız’ın biraz hevesini kıracak bir cevap vermiş:
-“Evet, hazırladım. Fakat bu iksiri şimdi içmeyeceksin. Gece uyumadan hemen önce içmen gerekir.”
Aykız’ın yüzü asılmış:
-“O kadar sabredemeyeceğim. Hemen içsem olmaz mı?”
Büyücü net bir şekilde cevaplamış:
-“Olmaz. Şimdi içersen bunun hiçbir tesiri yoktur.”
Aykız işin uzamasından memnun kalmasa da büyücünün hazırladığı iksiri almış ve evin yolunu tutmuş. Hava kararıncaya dek odasında beklemiş. Gece olduğunda iksiri içmiş ve yatağına uzanmış. Sonrada derin bir uykuya dalmış.
Sabah uyandığında odasının dünkü odası olmadığını, dolabında kıyafetler takılar taçlar dolu olduğunu görmüş. Aykız sevinçten havalara uçmuş. Artık istediği her şeye sahipmiş. Bir prenses gibi giyinmiş, süslenmiş ve odasından çıkmış. Ev artık bir saray gibi kocaman ve ihtişamlıymış. Fakat bir sorun varmış. Aykız, anne ve babasını bir türlü bulamıyormuş. Tüm odaları gezmiş, her yerde onları aramış ama bir türlü bulamamış. Hemen gölün oraya koşup tavşanı aramaya çıkmış. Ama onu da bulamamış. Çimlerin arasına oturmuş ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamış. Aykız o kadar yüksek sesle ağlamış ki bu ses ormanın içine kadar gitmiş. Büyücü sesi duymuş ve Aykız’ın yanına gelmiş. Ona:
-“Neden ağlıyorsun Aykız? İşte mutsuzluğunun sebebi çözüldü. Artık sende bir prensessin.”
Aykız büyücüyü görünce biraz olsun rahatlamış. Ağlamaktan zar zor konuşabilmiş:
-“Evet. Kıyafetlerim, taçlarım ve kocaman bir sarayım var. Ama anne ve babamı bir türlü bulamıyorum. Onlarsız ben ne yapacağım?”
Büyücü sitemli bir şekilde yanıtlamış:
-“Onlar varken bir türlü mutlu olmadın. Onların değerini anlayamadın. Şimdi bir prenses gibi giyin süslen otur bakalım. “
Büyücü’nün sözlerinden sonra Aykız büyük bir pişmanlık duymuş. Anne ve babasına haksızlık ettiğini, asıl mutluluğun onlar olduğunu anlamış. Aykız Büyücü’ye “Ben eski hayatıma geri dönmek istiyorum.” demiş. Ancak büyücü Aykız’a cevap bile vermeden oradan uzaklaşmış. Aykız daha çok ağlamaya başlamış. Ama ağlamak onu yormuş ve yine derin bir uykuya dalmış.
Sabah olduğunda Aykız eski yatağında uyanmış. Ne olduğuna anlam verememiş. Hemen anne ve babasını bulmak için odadan çıkmış. Odaları gezmiş ama yine onları bulamamış. Üzgün bir şekilde bahçeye çıkmış. Anne ve babası bahçede tarla işleriyle uğraşıyormuş. Aykız, dün gece yaşanan olayların büyücünün iksirinden dolayı bir rüya olduğunu anlamış. Koşup anne ve babasına sarılmış ve bir daha asla onları üzmeyeceğini söylemiş.
Esra Elif Aydın