Bir varmış, bir yokmuş … Bir padişahın üç tane kızı varmış. Bu kızların büyüklerini evlendirmiş, küçüğünü de bir delikanlı istermiş de padişah vermek istemezmiş.
Padişah bir gün lalasıyla seyahate çıkar. Epeyce dolaştıktan sonra geri dönerlerken uzaktan üç kişinin gelmekte olduğunu görürler:
“Lala, şu sağdan gelen büyük eniştem, soldan gelen de ortanca eniştem, ya ortalarındaki kim?”
Lala gülerek padişaha der ki: “Padişahım, o da … “ Padişah, lalasının gülmesine kızar:
“Lala niye güldün?”
“Bir şey yok padişahım.”
“Bir şey yoksa neye güldün?”
“Padişahım, yazılan yazı bozulmaz, kendine gel! O ortadaki de küçük kızını vermediğin delikanlıdır.”
“Ben o yazıyı bozacağım!”
“Nasıl bozacaksınız padişahım, hiç yazılan yazı bozulur mu?” Uzaktan gördükleri üç kişi bunların yanına yaklaşırlar. Padişah küçük kızını vermek istemediği delikanlıya bir name yazıp verir:
“Bu nameyi cellat başına götür, ver.”
Padişah nameye de yazar ki: “Ey benim cellat başlarım. Bu delikanlı yanınıza akşam gelirse akşam, sabah gelirse sabah, boynunu vurun!”
Bu delikanlı, nameyi vermek için sarayın bahçesinden geçerken uykusu gelir, bir ağacın altına uzanıp uyur. Küçük kız da kendisini isteyen delikanlıyı bahçede görünce yanına gider. Koynundaki nameyi görüp alır. Okuyunca hemen nameyi değiştirmeye karar verir:
“Ey benim cellat başlarım! Bu delikanlı yanınıza akşam gelirse akşam, sabah gelirse sabah kızımı ona verin!”
Padişah, gelince ne görsün, cellat başları kızını o delikanlıya vermemişler mi!
“Ben bu yazıyı bozarım!”
“Nasıl bozarsın padişahım, etme, yazılan yazı bozulmaz.”
“Yok, ben bozarım, bana küçük eniştemi çağırın!”
Delikanlı padişahın huzuruna gelir: “Buyurun padişahım.”
“Sana kırk gün müsaade ediyorum, gidip bana ay ile güneşin haracını getireceksin.”
Bu delikanlı yola çıkmış, az gitmiş uz gitmiş … İki yol ağzına gelmiş. Bakmış ki orada bir ihtiyar var, buna:
“Oğlum!” der, “Nereye nereye gidiyorsun?”
“Padişah beni ay ile güneşin haracım almaya yolladı.”
“Eyvah, padişah seni zora koşmuş, ay ile günün haracı bulunur mu?”
Bu ihtiyar Hızır’mış, bunu sırtına bindirip bir mağaranın kapısında gözlerini açmış. Bunu günün doğduğu mağaranın kapısına bırakıp der ki:
“İçeri girince yanacaksın, ne kadar zor olursa olsun, yana yana gireceksin.”
Delikanlı içeri girer, yandıkça daha da içerlere gider. İçerden bir ses gelir: “Hey padişah! Kendine gel, yazılan yazı bozulmaz. Yoksa tahtını tacını başına yıkarım!”
Delikanlı oradan çıkıp yine Hızır’ın yardımıyla yol ayrımına gelir. Hızır orada ona bir name verir. Delikanlı üçüncü günü padişahın masasına nameyi bırakır:
“Ne oldu, ben sana kırk gün demiştim, sen üç günde geri geldin?” “İstediğiniz nameyi getirdim, buyurun.”
Padişah, nameyi açıp okur, kendine gelir.
“Hakikaten de yazılan yazı bozulmazmış.”
Padişah yeniden düğün yapıp kızını bu delikanlıya gönlüyle verir.
(Türk Masalı)
Hiçbir yiğidin, kaza ve kader okuna karşı kalkanı yoktur.
Hafız