İki katır yolda yan yana gidiyorlarmış. Biri buğday, biri altın yüklüymüş. Altın çuvalı taşıyan katır, değerli bir yük taşıdığı için böbürlenirmiş.
Yolda arkadaşına:
– Doğrusu yorulduğuna değmez, demiş. İki çuval buğday kaç para eder ki? Etse etse beş yüz lira eder. Bense bir servet taşıyorum.
Buğday yüklü katır dinler, sesini çıkarmazmış ama, onun bu böbürlenmesine de kızarmış.
Uzun bir yolculuktan sonra, büyük bir ormandan geçerlerken hırsızların saldırısına uğramışlar. Buğday yüklü katıra hiç kimse karışmamış. Fakat ötekine gelince, hemen üstüne saldırıp hem altın çuvallarını almışlar hem de katırı dövmüşler.
Hırsızlar gittikten sonra buğday yüklü katır, ayakta duramayacak kadar halsiz olan zavallı katıra, alaycı bir gülmeyle:
-Bak,demiş. O kadar övünüp durduğun yükün yüzünden başına neler geldi. El âlemin parasının hamallığı ile böbürlenmeye kalkanların sonu budur işte!